Okuma İçin Öneriler

Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk


Küçük bir çocuğun beyni travmadan nasıl etkilenir? Korku ve şiddet çocuğun beyninde nasıl bir tahribata yol açar ve bu beyin iyileştirilebilir mi?
Dr. Bruce Perry, olağandışı durumlara maruz kalmış çocuklara yardım ederek onları hayata yeniden kazandıran dünyaca ünlü bir çocuk psikiyatristidir. Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk’ta, karşılaştığı travma vakalarını bilimsel bir gözle irdeleyerek ve bunları herkesin kolaylıkla anlayabileceği hikayelere dökerek, aşırı strese maruz kalan beyinde tam olarak ne olduğunu açıklıyor ve bu beynin akıl almaz iyileşme kapasitesini ortaya koyuyor. Perry’nin stratejilerini öğrendiğinizde, travma geçirmiş çocukların fiziksel, ruhsal ve duygusal bakımdan nasıl iyileştirileceğinin ve sağlıklı bireylere dönüştürüleceğinin formülünü de elinizde tutuyor olacaksınız.
Beynin içinde olanları anlayabilmenin, psikolojik olarak en uç durumdaki çocuklar için bile bir umut ışığı olacağını gösteren bu kitap uzun süre hafızanızdan çıkmayacak.

Erken çocukluk döneminde yaşanılan travmaların çocuğun hayatında hiç kapanmayacak yaralar bıraktığı görülmektedir.  

Ramazan, Şükür İkisad Risaleleri

Her biri kıymeti hâiz olan ve kültür mirasımızın güzide örneklerin­den sayılan Bediüzzaman Said Nursî'nin bu eserinin sizlerle buluşturulması, bilgi, fikir ve kültür hayâtımıza önemli katkılar sunacağı kanaatindeyim. 

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurlarda Ramazan ayının önem ve hikmetini çok daha kapsamlı bir şekilde bu risalede ifade etmektedir. 

Ramazan Orucunun Şiar Olması

Bizim bu kuşatıcı ve özet tariften ilk anladığımız mana Ramazan ayının ve bu ayda tutulan orucun İslam aleminde önemli bir sembol ve tesirli bir şiar olduğudur. Nasıl bir ülkeye girdiğimizde ilk olarak o ülkenin sembolü olan bayrağı ile karşılaşıyor isek, Ramazan ayı da aynı derecede İslam aleminin önemli ve cazip bir bayrağı, bir sembolü gibidir. Ramazan ayı İslam sembolleri ve şiarları içinde en belirgin ve muazzam olanlarındandır. Üstad Hazretlerinin Ramazana dair risalesinin ilk başında meseleye şiarla başlaması meselenin önemine işaret ediyor.

Modern çağın insanı, kimlik bunalımı yaşıyor. İletişim ve ulaşım araçlarının gelişmesi ile dünya adeta küçük bir köy şeklini alıyor. Bugünün ifadesi ile insanlık küreselleşme sürecini yaşıyor. Küreselleşme sayesinde medeniyetler kendi kimliği ile beraber diğer medeniyetler ile iç içe girift bir hayat tarzına girmiştir. Bu da ister istemez medeniyetler arasında bir etkileşimi ve karşılıklı bir kültür alış verişini netice vermektedir. Şayet medeniyetlerin güçlü ve cazip bir kimlik ve sembolü olmaz ise diğer medeniyetler içinde asimile olup giderler. Bu sebeple İslam dini Müslüman medeniyetinin kimliğine ve şiarına çok önem vermiş ve bu noktada çok güçlü argümanlar ve semboller üretmiştir. Ezan, selam vermek , hilal, tesettür, oruç, namaz gibi hem ibadet yönü hem de şiar yönü kuvvetli olan semboller, bu küreselleşme ortamında hem İslam kimliğini muhafaza ediyor, hem de başka zayıf medeniyetleri etkileyerek kendi içinde dönüştürüyor. İslam dininde şiar ve sembollerin şahsi farzlardan daha önemli olması bu sırdandır. Ramazan orucu da bu noktada güçlü ve etkili bir şiar ve semboldür.

Üstad Hazretleri devamla Ramazan orucunun hikmet ve faydalarını birkaç başlıkta özetleyip toparladıktan sonra, bu özetlerin açılımını ve izahatını geniş bir şekilde risalesinde beyan ediyor. Biz bu açılım ve izahlardan bazılarının üstünde duralım.

Ramazan Orucunun Allah’ın Rububiyetini Bize Hissettirmesi ve İdrak Ettirmesi

Kainat, bütün nimetleri içinde barındıran ve bütün lezzetleri bünyesinde taşıyan büyük bir sofradır. Aynı zamanda insanın bütün maddi ve manevi duygu ve cihazlarına hitap eden mükellef bir sofradır. Hem sofralar içinde sofralar açılmış büyük bir sofradır. Her canlı bu sofradan hissedar ve pay sahibidir. Bu sofrada küçük bir karıncadan tut, ta büyük bir file kadar her canlının ihtiyaç ve rızkı hazırlanmıştır.

Bu sofranın baş misafiri ise insandır. Diğer canlılar dar ve sınırlı kabiliyeti nispetinde bu sofradan faydalanırken, insan geniş kabiliyet ve cami fıtratı sayesinde adeta bütün sofrayı ihata edecek bir tarzda faydalanıyor.

Bütün bu sofraların mükemmel bir şekilde tanzim ve tefriş edilmesinde, Allah’ın Rububiyet sıfatı baş aktördür. Yani O’nun tedbir ve terbiye vasfı olan Rububiyet sıfatı, en küçük karıncadan ta en büyük file kadar, her canlının rızkı ve terbiyesi ile alakadardır ve onların en basit ihtiyacını dahi tedarik ediyor.

Bu kainat sofrasında, Allah şefkat ve terbiyesini şiddetli bir şekilde ilan ve izhar ettiği halde, maalesef insanlar birtakım felsefi fikirlerin ve gaflet sayesinde sofranın ve terbiyenin farkında değiller. İşte Ramazan bu gafleti kırmak ve dağıtmak için, bütün Müslümanları muazzam bir ordu hükmüne geçirip, her gün özgürce yediği içtiği şeyleri yasak ederek, insanları yemek için buyurun emrini beklemek şekline sokunca, sofranın ve sofra üstünde parlayan tedbir ve terbiyenin bir anda farkına vardırıyor. Ve her şeyin tedbir ve terbiyesinin Allah’ın elinde bulunduğunu idrak ettiriyor. Bu idrak ve şuurun etkisi ile insanın külli bir kulluk ve şükürde bulunmasına vasıta oluyor. Oruç bir nevi bu büyük sofranın dellalı ve hissettiricisi hükmündedir.

Ramazan Orucunun Toplumsal Hayata Katkıları

İnsanlık en büyük musibetleri ekonomik sebeplerden dolayı görmüştür. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının temelinde sınıf kavgaları yatmaktadır. Yani emek ve sermaye çarpışması birinci ve ikinci dünya savaşlarını netice vermiştir. Sınıf kavgalarının temelinde de bölüşüm ve paylaşım dengesizliği vardır. Dünyanın kaynakları belli zümrelerin elinde toplanırken, insanların ekserisi açlık ve sefalet içinde yaşamışlar. Bu dengesizliği gidermek ya çatışma yolu ile olacak ki bunun bedeli çok ağırdır, birinci ve ikinci dünya savaşları bunu ispat eder, ya da adil ve şefkatli bir şekilde zengin ve fakir sınıfı arasında bir köprü kurmak ile mümkündür.

İslam dini bu iki sınıfı çarpıştırmak yerine, iki sınıf arasına köprü kurarak, toplumsal dengeyi sağlıyor. Yani zekat ve yardımlaşma köprüleri ile zengin ve fakir sınıflarını kaynaştırıyor. Zengine helalden kazan, işçinin hakkını ver, zekat ile fakir fukarayı gözet diyerek, onu murakabe ederken; fakire de ona itaat ve hürmet et diyerek, iki sınıf arasında karşılıklı rıza ve hoşgörüye dayalı sağlam bir ilişki oluşturuyor. Bu ilişkilerin hakim olduğu bir toplum, hem siyasi hem de iktisadi açıdan üretken ve verimli bir toplum olur. Zira iktisat, güven ve asayiş ile terakki eder. Güven ve asayişin olmadığı yerde meşru iktisat değil, sömürü ve haksız kazanç hakim olur. Bu da haramzade zenginlerin zenginliğine zenginlik katar, fakir ise iyice sefilleşir.

Buradaki mana, Ramazan orucunun bu sosyal ilişkilerdeki rolü, iki sınıf arasında empati kurdurmasıdır. Yani oruç öyle bir ibadettir ki, bütün sosyal tabakaları bir aylığına eşitliyor, şartları aynı kılıyor ki, diğer tabakaların halleri tam anlaşılsın. Yani zengin ve refah seviyesi yüksek olan tabakalar, senenin bir ayında oruç vasıtası ile fakir ve aç kalarak tabaka değiştiriyor. Yoksa başka türlü empati kurması pek mümkün değildir.

İşte ramazan ayı zekat ibadetinin dolayısı ile sosyal tabakaların arasında sağlam bir empati aracı oluyor. İnsanlar birbirinin halinden ve sıkıntılarından haberdar oluyorlar. Haberdar olan zengin Müminlerin, fakir fukaraya kayıtsız ve ilgisiz kalması düşünülemeyeceğine göre, elbette aralarında sıkı bir dostluk ve bağ oluşacaktır. Bu bağ büyük musibetlerin önünde bir set teşkil edecektir. Yani sermaye ve emek çatışmasının önünü alacaktır.

İşte ramazan ve zekatın, bu muazzam toplumsal faydası, insanlığın tek kurtuluş yolu ve reçetesidir. Yoksa sınıf çatışmasını ve düşmanlığını körükleyen felsefi doktrinler, insanlığa mutluluktan çok azap ve sıkıntı getirir, nitekim geçmişte de getirdiğini bütün insanlık acı bir şekilde tecrübe etmiştir.

Özet olarak oruç; zengin ile fakir arasında kuvvetli bir köprü ve tesirli bir empati kurma aracıdır. Zengin oruçtaki açlıkla fakirin haline intikal eder ve onunla hemhal olur, onun derdine ve yardımına koşar. Böyle bir ramazan başka hiçbir dinde ve ideolojide yoktur.

Ramazan Orucunun Nefis Terbiyesindeki Rolü

Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatları, mutlak ve ezeli olmasından, tam manası ile idrak ve ihata edilmesi imkansızdır. Bu yüzden insana birtakım nisbi ve farazi hisler takılmıştır. Bu hislerin veriliş gayesi ise; Allah’ın, mutlak ve mücerred olan isim ve sıfatlarının bir derece anlaşılması ve kıyaslanarak bilinmesi içindir. Yoksa bu nisbi ve cüz’i olan duygular, sahiplenilip, Yaratıcıya karşı meydan okuma aracı haline getirmek için verilmemiştir.

Bu manayı bir temsil ile izah edecek olursak: Çok zengin ve muktedir bir zat, emrinde çalışan iki işçiye, servet idare etmenin meşakkatini, tasarrufunun büyüklüğünü, zenginliğin birtakım lezzetlerini kendi haşmet ve ihtişamını anlatmak için, çok tesis ve fabrikalarından ikisinin idare ve gelirini, bir yıllığına emaneten onlara verir. Şart olarak da fabrikanın mülkiyeti, içindeki makinelerin eksiksiz geri verilmesi, kendi namına işlettirilmesi ve kendi ahlaki prensiplerine göre idare edilmesi gibi şeyleri o iki işçiye tembih eder.

İki işçiden birincisi, fabrikanın idaresini alır ve aynen O zatın direktifine göre hareket eder ve onun çok vasıflarını kıyas yolu ile anlar. Mesela der, “Ben şu küçük tesisi idare ediyorum, şu zat ise binlercesini idare ediyor. Ben, şu kadar insanla uğraşıyorum, O binlercesi ile alakadardır. Şu tesisin gelirindeki zenginlik, şu onun mülkünün zenginliği, baş döndürür.” der. o Zat’a olan sevgi ve saygısı artar ve hiçbir zaman da orada geçici ve emaneten bulunduğunu unutmaz.

Bu davranışı ile onun teveccühünü kazanır. O zat da, onu çok büyük bir mükafatla ödüllendirir.
Diğer işçi ise, fabrikaya girer girmez, vaziyetini ve vazifesini unutur. Hemen fabrikanın isim tabelasını indirir, kendi ismini takar. İdarede O zatın ahlakına uymaz. Demirbaş olan makineleri haraç merac satar. Emanetçi ve geçici olduğunu hiç hatırlamaz. Asıl fabrika sahibini inkar eder ve ona meydan okur. Haddini aşarak temellük davasına sapar. Ayna olduğunu inkar eder. Mevhum olan, yani farazi olan hallerini gerçek telakki eder. Asıl fabrika sahibi olan zat da ona layık bir ceza ile onu cezalandırır.

İşte bu misalde olduğu gibi; insanın vücudu bir fabrika gibidir. O zat ise; Cenab-ı Hak'tır. O iki işçi ise; biri mümin ve haddini bilen, temellük davasına sapmayan, benlik ve hislerini Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamakta kullananları temsil eder. Diğeri ise; temellük davasına sapan, haddini aşan, kendine ait olmayan şeyleri kendine mal eden, firavun meşrep kafirleri temsil eder. O Zat’ın tembihleri ise; İslam’ın prensipleridir ve hakeza.

İşte oruç, insanın bu heva ve benliğini terbiye edip ıslah etmekte en önemli bir vasıtadır. İnsanı firavunluğa götüren bu benlik ve hevanın, acizlik ve zayıflığını en güzel ihsas ettirecek şey oruçtur. Bu sebeple tasavvuf ve işrak felsefesinde, nefsin terbiye ve ıslahı sadedinde riyazet, yani ağır perhiz önemli bir yer tutar. Bütün evliya ve asfiyalar da orucun kardeşi hükmünde olan riyazeti, nefsin ıslah ve terbiye edilmesinde kullanmışlardır.

Nefsin bu temellük (sahiplenme) ve benlik davasında, yılda hiç olmazsa bir ay oruç tutarak nefsin ıslah ve terbiyesinde gayret sarf etmemiz, kulluğumuzun ve Müslümanlığımızın bir gereği olarak üzerimize farz kılınmıştır.

Şaban KANDER (Vefakar insan)

"Ey gönül, denk gelirsen şayet vefalı bir gönüle onu sakın bırakma.

En güzel muhabbetler iki vefalı gönül arasında demlenir"

Öğretmen ve bürokrat olarak 42 yıl çalıştıktan sonra 2019 yılının Ocak ayında emekli olan Şaban KANDER hatıralarını sade ve yalın bir Türkçe ile anlattığı kitabında sürekli bir mücadele içinde olduğunu görmek mümkündür. 

Bursa Büyükşehir Belediyesi'ne Sosyal Hizmet Uzmanı olarak atandığım 2015 yılının Temmuz ayında tanıdım kendisini. Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı olarak o dönemki yönetim tarafından istenmese de atanmıştı bu göreve. Birlikte çok çalışmamıza o dönemki yönetim tarafından izin verilmese de aslında gönüllerimiz hep beraber oldu. 

Her türlü muvaffakiyetin ilk şartı olan iman ve mücadele gücü Şaban KANDER hocamda hep var olmuştur

Unutma ki, aslâ yıkılmayan, zamana hükmeden en büyük âbide, insanların idrâklerine ve hâfızalarına hayır hasenat kalemi ile yazılmış hizmetlerdir, gayretlerdir. Şaban KANDER hocamı ve başkanımı hep hayırla yad edeceğim. 

Ömrü uzun ve bereketli, hizmetleri hep daim olsun. 

27.04.2023